Kitaptaki salça lekesi

8118017014_7876d1f0cb_oDışarıda top koşturan çocukların çığlıklarını duyarken evde kitap okumak… Zor değildi eğer o kitabı çocuk kendi isteğiyle eline almışsa. Kitaptan yükselen sesler bütün dış sesleri perdelerdi ve sayfalar da perdelerdi gerçek dünyanın pencerelerinde. Bir de siyah beyaz televizyonlar vardı evlerin başköşelerinde. Sınırlı yayın saatlerinden dolayı üzerine dantel koyup kaldırmanın ev halkına eziyet gelmediği yıllar. En çok bir adet siyah beyaz bir çizgi film, kitabını okuyan bir çocuğun en çok yarım saat aklını çelebiliyordu.

Çizgi filmlerin hayal gücüne yer bırakmayan hikâyelerine karşın, kitap okuyan bir çocuk, elindeki senaryoyu istediği rejiyle sahneye koyar ve yine kendisi seyreder. Öğrenme, gelişme, zenginleşme kaygısı duymadan sadece eğlence için okunan kitaptır en iyi dost. Diğerleri dost filan değildir, zoraki arkadaşlık ilişkisinde oldukların gibidir farklı kaygılarla okunan kitaplar. İşin kötüsü eğlence için okunan kitap kadar da etkileri kalıcı olmaz, faydaları geçicidir. Zenginleşmeyi, nihayetinde zevkle ve merakla okunan kitap sağlar.

O yıllarda anne babalar çok zorlanmıyorlardı çocuklarına okuma alışkanlığını vermede. Zaten eğlence için bulunabilen alternatifler arasında en cazip olan belki de kitap, dergi vs. okumaktı. Küçük bir yönlendirmeyle çocuk doğal eğlence mecrasını buluyordu. Bugünse işler, anne babalar için biraz daha zorlaşmış durumda. Bilgisayarın ve türevlerinin etkisi altındaki çocuğu bu etkiden kurtarmak, profesyonel yaklaşıma sahip anne babalar gerektiriyor. Televizyon ise eskiye nazaran çeşitliliği ve albenisi ile her yaştan insanı kitaplardan uzak tutabilme becerisine sahip.

Bu yazıda çocuklarınıza kitap okutabilmek için sihirli çözümler umuyorsunuz değil mi bu bilinenlerin sıralanmasından sonra? Herkese uyan tuhafiye bir çözümü yok bu işin ne yazık ki. Başarabilenler için, çocukların elinde en cazip eğlence aracı olarak kitapların bırakılması bir çözüm olabilir ancak. Ama bu çözümü kim kolayca uygulayabilir ki? Çocuğun ebeveynlerine gardiyan gözüyle bakmaya başlaması da cabası… Çocuk diğer çeldiricileri keşfetmeden önce kitapla tanışırsa kitapla güzel bir birlikteliğe yelken açar. Çocuk neyden hoşlanıyorsa ona ait kitaplar ve dergiler okumalı ki kitapları kendi dünyasından öğeler olarak kabul edebilsin.

Okumayı sevmede çoğu kez önemi yadsınan bir faktör daha var: Okuma hayatının başlangıcında “çocuk klasikleri” olarak adlandırılan eserlerin okunması. Klasiklerin diğer kitap türlerinden önce okunması, okuryazar olmaktan öte, “edebî okur-anlar” olarak kitap okumaya başlanmasını sağlar; ya da klasiklerin diğer kitaplardan farklı kategoride değerlendirilmesi bundandır en azından. Klasikleri okumadan diğer kitapların okunması, astarsız duvara sürülen boya gibi geçici fayda sağlıyor çoğu okurda. Niteliksiz eserler, okumayı sevdirmekten çok, okumaktan soğutacağından, çocuğun ilgisi olan konuda ve edebi yeterlikte eserlerin araştırılması, ebeveynlerin önem vermesi gereken bir konu olarak karşımıza çıkıyor. Bu eserler de genellikle çocuk klasikleri veya kantarın topuzu kaçırılmadan çocuklar için uygun dille kısaltılmış diğer klasik eserler olabilmekte. 2300 sayfalık Sefiller’i 80 sayfada özetleyebilen eserlerden çocuklarımızı uzak tutmamız gerektiği de hatırdan çıkarılmamalı. Bırakınız çocuğunuz 2300 sayfayı okuyabilecek hazır bulunuşluğa gelsin, sonra okusun Sefiller’i. Türk ve Dünya klasiklerini okumadan geçirilmiş bir çocukluk döneminin üzerine yetişkinlikte okunacak eserlerin, beyin tarafından emiliminin gerçekten çok zayıf olduğuna sıkça şahit olmuşumdur. Hatta bu gibilerin bırakın “okur”u, “yazar” oldukları dahi vakidir.

Okuma alışkanlığının kazanılmasıyla çocuğunuz artık çok okuduğundan dolayı azar işitmemek için gece yorganın altında bir pil ve ampulle yaptığı el feneriyle kitap okumaya çalışan birisi haline dönüşebilir. Veya bu çocuk artık yemek yerken bile kitap okuduğu için salça lekeleriyle dolu kitaplara sahip olabilir; ansiklopedilerinin sırtındaki yaldızlı yazılar sürekli ele almaktan dolayı silinebilir. Olur mu olur… Ben en azından böyle bir çocuk tanımıştım…

Çocuklarımızın içselleştirme veriminin en yüksek olduğu dönemlerini okuyarak geçirebilmesi dileğiyle…

Yazan: Ali

GakNot: Yazıda adı geçen Victor Hugo‘nun “Sefiller” adlı eserinin 80’den fazla Türkçe basımını tespit edebildik. Fazlası vardır azı yoktur. Bunlardan en az 30 kadarı da çocuk kitapları kategorisindeydi. Hangisi nasıl çevrildi, kim çevirdi, çocuk kitapları kategorisinde olanları kim nasıl kısalttı bilemiyoruz. Daha önce “Don Kişot” çevirileri ile ilgili olarak Metis Çeviri dergisinde yayınlanan bir incelemeyi hatırladığımızda durumun iç açıcı olmadığını tahmin edebiliyoruz. Özellikle telifi kalkmış kitaplar söz konusu olduğunda seçim yaparken dikkatli olmak gerektiğini hatırlıyoruz.

Yorum bırakın